19 Aralık 2012 Çarşamba

Hukuk Nedir?

Okuldayken hukuk nedir sorusuna ilk verilen cevap; şahıs-şahıs, şahıs-toplum, toplum-toplum arasındaki ilişkilerini düzenleyen kurallar bütünüdür. Aslında bu tanımı 4 sene boyunca (Bu arada ben okulu 6 senede bitirdim) tüm hukuk derslerinin ilk dakikalarında papağan gibi tekrarladık durduk. 

Hukuk kavramına ilave ikinci tanımlama yaptırım terimi üzerine yapılmış, hukuk kuralına uyulmaması halinde karşılaşacağımız durum olarak yaptırım kavramını tanımını da algılamıştık. 

Tabi yaş ilerledikçe insan bazı şeylerin farkına varıyor. Ezbere sözler anlamını yitiriyor. Hukuka, hukuk kurallarına hukukçular dışında istisnasız uymaya çalışan kimselerin sınırlı varlığı ya ben ne için uğraşıyorum niye çalışıyorum sorusunu sık sık kendime sormama sebebiyet verdi. 

Hoca bildiğini okur derler. Birşey yapmadan hukukçuya danışanlar bile önce yapacaklarını yapar sonra hukukçudan okey almaya çalışırlar. Yaptıklarının teyit makanı danıştıkları hukukçulardır. Onların hukuku düşünmeden yaptıklarının sonuçlarını da hukukçu telafi etmeye çalışır. 

Hukuku, kuralları, kurallara uygunluğu sorgulayanlar hakim, savcı ve avukatlar. Hakimler ve savcılar kamu görevlisi olmaları dolayısıyla devlet geleneğinin devamı için yerleşik müesseselerin öngördüğü kuralları kendine pusula seçip olması gereken hukuk açısından sınırlı hareket yolunu seçerler. Aslında seçmek zorundadırlar desek daha iyi olur. Kamu görevlisi olmayanı savunamaz. Savunma avukatın görevi, ceza hukukunda iddia makamında olan savcının yanında yardımcı rol almış olsa bile. Maddi gerçeği ortaya çıkarmak için çabalayıp duracak. 

Karnı aç diye hırsızlık yapanın cezalandırılması hakimin-savcının görevi, avukat suçlunun ruh halinin analizini yapacak. Salt savunma ve beraat için değil hukuka dair inandığı; kendisine üniversitede öğretilen değerleri de aşmak zorunda. Kendisini hukuk yaratacak kişinin yerine koyacak. Hukuk yaratamasa bile yaratılmasına adım atacak. 1.sınıftaki hukuk öğrencisine Medeni Kanun'un giriş kısımındaki "hakimin hukuk yaratma yetkisi" bahsindeki hakim olmadığı için hukuk yaratamayacak ama hakimin hukuk yaratması için gereken tüm çabayı gösterecek. Dilekçelerinde, duruşmadaki ifadelerinde hakimi hukuk yaratmaya zorlayacak. Yapamazsa avukat olmasının bir anlamı yok. Avukatlık bir teknisyenlik işi. Evrakları bir araya toplayıp dilekçe yazma işi değil. Kanunların yorumu şartlara uyarlanması gerekliliği avukatın bu zorlamayı yapmasına sebep oluyor.  Avukatın et mutlu anı tabii ki emeğinin karşılığını alması ama birde bazı şeyleri değiştirebilmiş olmanın verdiği mutluluk var ya işte o an avukat dünyayı kurtardım diye övünebilir. Bu övünme ego tatmini değildir, her avukatın,  bir şeyler değiştirebilmiş her avukatın hakkıdır. İşte avukatın ölümsüzlüğe kavuşması da bu şekilde olur. Avukat bu dünyadan göçer gider, geride mirası dava dosyalarıdır. 

Bazen geçmişte yazmış olduğum dilekçeleri okuyorum. Ne kadar acemice diyor kendimi eleştiriyorum. Ama beni olgunlaştıran da o kötü dilekçeler sebebiyle kaybettiğim davalar, müvekkiller veya "insan"lar değil miydi? Her kayıp insanı olgunlaştırıyor. Kaybetmeme için verdiğimiz mücadele hayatın kendisi oluyor.

Hukukta insan için var olan bir disiplin ise o da kaybetmemek için kazanmanın yolunu arıyor. Mutluk mutluluk yok, mesleğin çelişkisi bir taraf kazanıyor bir taraf kaybediyor. Telafisi mümkün olamıyor ama biri muhakkak kaybediyor. 

Hukuk bu işte, mutlak mutluluğu aramak, ararken kaş göz çıkarmak, sonuca isyan etmemek, kabullenmek ve kabullenişten yola çıkarak yeni ufuklara yelken açmak. Yedi yıllık avukatın yazdıklarını okudunuz. Bakalım 17 yıllık olduğumda ne yazacağım.